Geceleri mi daha çok konuşuyordum kendimle de; fark edildi mutsuzluğum...
Dedi ki; "iyi değilsin, hem de hiç!"
Korkular, öfke, fiziksel acı, kararsızlıklar ve boşluk ancak bu kadar taşınıp saklanabilirdi. Ve evet, en sonunda o da "farkındayım"ı tatsız bir şekilde söyledi. Farkedişi daha da zorlaştırdı aslında işleri.
Aman ya, ne çok kelime var kafamda! Ne çok karar ve kararsızlık.
Tam kendime odaklanacakken, kendi derdime üzülecekken; okuduklarım, duyduklarım, tüm bu olanlar... Daha çok depresif yapmaz mı beni? Neydi anahtarı anda kalmanın? Yarını bilmiyorken "yarın ne olacak" diye sormanın anlamsızlığını kavramanın yolu neydi?
Şimdi "ben ne yapabilirim"e odaklanma zamanı değil miydi?
Her şeyin bir sebebi olduğuna inandığım şu dünyada, bu olanlar anlamsız olamazdı. Sadece biraz güçlü olmak gerekiyordu çünkü gerçek, her zaman eğlenceli değildi.
Bak işte yine düşünceler kafamda!
Bugün , büyük bir kalabalığın en büyük endişesiyle aynı benim endişem. Bugün bunlar oldu peki yarın neler olacak?
Bu haklı endişe, bizi korkutup elimizi kolumuzu bağlıyor. Sindiriyor bizi, tam avaz avaz bağıracakken. Tam "yeter artık" diyecekken; sesimizi kısıyor. Korku, aslında yapabilecekken yapamadığımız şeylerin tek sebebi oluyor.
Kısa süre önce tanıdığım biri söylemişti; "uykudayız" diye.
Acaba gerçekten çok güçlü bir silkinmeye mi ihtiyacımız var. Bir gök gürültüsü, bir şimşek yeri göğü inletecek cinsten. Bir sarsıntı, bir haykırış, tek bir tane!
Aslında ihtiyacımız olan tüm mesajları aldık. Sadece, "kıpırdayamıyoruz korkularımız yüzünden".
DY
8 Eylül Salı